Yol Gidenindir!
Hani ecnebi röportajlarında okuruz, adama sorarlar “what is your motto” diye, o da “iyi çalış, iyi yaşa” gibi klasik cevap verir. Bizde ise sanırım herkesin hatırlayacağı rahmetli Sakıp Sabancı'nın “çalışmak, çalışmak ve çalışmak” şiarı meşhurdur.
Benimki ise hayat tarzımdan yola çıkıp hayata bakışıma yansıyan şekilde gelişen “Yol Gidenindir!” oldu. Bu yüzden bu blogun adı da, twitter hesabımın da adı Yol Gidenindir. Facebook, linkedin ve bilumum sosyal paylaşım ağlarındaki profillerimde de ya isminde ya da uygun bir yerinde mutlaka yer alır bu “motto”
Peki nereden çıktı bu Yol Gidenindir?
Aslında her şeyin başlangıcı 90'lı yılların ortalarında havayollarında başlamama dayanıyor. 1995-1997 yılları arasında American Airlines, 1997-2004 yılları arasında da Swissair / SWISS Internetional Air Lines'da, 2009-2010 yılları arasında da SunExpress'de çalıştım. Toplamda çalışma hayatımın çoğunu, 10 yıldan fazla bir süreyi havayollarında geçirdim.
Havayollarında çalışmak hem zevklidir hem de size inanılmaz bir fırsat sunar; pass bilet hakkı. Yani her uçak biletinde bulunan havalimanı vergilerini ödeyip gerisine para vermemek ya da cuzi bir miktar ödemek. Parasal karşılığını ifade etmek gerekirse kullanmayıp sakladığım bir THY ile gidiş-dönüş New York biletim var ki üzerinde yazan rakam 120$. (O zamanlar yurtdışı biletleri € değildi)
Buraya kadar her şey güzel, normal fiyatlarla karşılaştırıldığında bedava sayılabilecek bilet fiyatları ve uygun uçuşlar olduğu sürece dünya sizin.
Aslında öyle değil. Pass biletlerin bir kuralı vardır; yer olursa uçarsın. Yani rezervasyon hakkın yoktur ve tüm biletli (paralı) yolcular uçağa alındıktan sonra uçakta boş koltuk varsa pass bileti olan yolculara sıra gelir. O yüzden bayramda, tatilde vs uçmak için sıkı bir planlama ve araştırma gerekir. Hangi havayolunun hangi uçağı daha müsait, hangisinde “no-show” (gelmeyen yolcu) oranı daha yüksek vs.
Bununla da bitmez... mesela Lufthansa'nın Istanbul-Berlin uçağına binmek istiyorusunuz. Uçak 150 kişilik, 148 paralı yolcu var, 2 koltuk boş. Öncelik Lufthansa çalışanlarınındır. Yani 3 kişi pass bilet ile bekliyorsanız ve ikisi Luhthansa çalışanıya onlar gider siz kalırsınız! Bu öncelik (priority) meselesi çok önemlidir. Aynı şirket içinde yıla göre de değişir, o havayolunun parçası olduğu alliance'a göre de değişir. Mesela Lufthansa uçuşlarında kendi personelinden sonra öncelik Luhtansa'nın kardeş şirketlerinde (SWISS, Austirian Airlines, SunExpress vs) sonra Star Alliance üyesi havayollarınındır. Yani bu havayolu-uçuş-tarih denklemi çok karmaşıklaşabilir. Hatta iş şuralara bile varabilir; örneğin uçakta tek koltuk boş ve iki pass biletli yolcu var, önelikleri de aynı, son ana kadar beklemişler, uçağın kalkmasına 15dk var... birinin bagajı var diğeri el bagajı ile... el bagajı olan uçar zira normal bagajı alıp uçağa koymak zaman kaybı olacaktır ve uçağı rötara sokacaktır.
Şu son örneği kardeşim-dostum Ferit ile yaptığımız Portekiz Gezisi dönüşü Porto-Zurih uçuşunda bizzat yaşamışızdır. Ben Porto-Zurih uçağına koşarak binmştim, Ferit ise gece kalkan Lufthansa'ya binip Almanya aktarmalı gelmişti. Bu arada bu örnekten de anlaşılabileceği gibi pass biletler havayolları arasında karşılıklı kabul edilebilir ve kullanılabilir. Mesela bu blogda yer alan Buenos Aires gezisi ile alakalı bir başka anı var; ilk iki gün Roma – Buenos Aires uçamamışız ve sonraki uçuş Milano'dan. Swissair ofisinden kesitrdiğimiz Roma – Zurih – Milano biletlerini Alitalia Roma – Milano uçuşu için kabulş edip bizi uçurmuştu.
Görüldüğü gibi pass bilet ile uçmak kolay değil ama konuya hakim olup, ev ödevini iyi çalışır ve inanırsan gitmek istediğin yere bir şekilde ulaşırsın. Yeter ki geröekten iste, o zaman Yol Gidenindir!
Mesela bir seferinde annemle New York – Atina uçacağız. Elimizde hem Delta Airlines hem de Olmypic'den biletler var. O zamanlar Olympic'de sigra içiliyor dolayısıyla ilk tercihimiz kendisi. New York JFK havalimanına vardık, Olympic check-in kontuarına gittik, şef ile konuşuyorum, admacağız “flight is packed, if you have any other alternative go for it” diyor. Anneme dönüp sadece “koş” diyebildim zira Delta Airlines başka bir terminalden ve yanlış hatırlamıyorsam 45dk içinde kalkıyor. Terminaller arası otobüse kendimizi atıp, diğer terminale geçip koşarak kapıya ulaştık, annem tamamen sigara odaklı olduğu için Delta biletini bile bulamıyor, kabin amiri kapıya çıkmış bizi bekliyor, 3dk içinde check-in ve kendimizi içeriye atıyoruz, kapı kapanıyor... ter boşalıyor!
İşte “Yol Gidenindir” hayatıma bu pass uçuşlar ve dünyanın çeşitli noktalarında ile girdi. Sonraları bana “bu uçak ile uçar mıyız” diye soranlara hep aynı yanıtı verdim; Yol Gidenindir! Sen bir niyet et, yola çık, elbet varırsın :)
Tabi bu iki kelimenin tam anlamıyla hayatımın “motto”su oluşu ise 2000 yılında Galatasaray'ın UEFA şampiyonu olduğu Kopenhag'daki maça gidişim oldu ki o acaip, inanlılmaz ve uçuk bir hikaye. Sıradaki yazı da o olacak zira Fas, Atina, Singapur ve Malezya'yı yazmak için vaktim henüz yok... zira gezi yazısı yazarken okuyanlara doğru ve güncel bilgi vermek için ben de ders çalışıyorum ;)
Yol Gidenindir!
Benimki ise hayat tarzımdan yola çıkıp hayata bakışıma yansıyan şekilde gelişen “Yol Gidenindir!” oldu. Bu yüzden bu blogun adı da, twitter hesabımın da adı Yol Gidenindir. Facebook, linkedin ve bilumum sosyal paylaşım ağlarındaki profillerimde de ya isminde ya da uygun bir yerinde mutlaka yer alır bu “motto”
Peki nereden çıktı bu Yol Gidenindir?
Aslında her şeyin başlangıcı 90'lı yılların ortalarında havayollarında başlamama dayanıyor. 1995-1997 yılları arasında American Airlines, 1997-2004 yılları arasında da Swissair / SWISS Internetional Air Lines'da, 2009-2010 yılları arasında da SunExpress'de çalıştım. Toplamda çalışma hayatımın çoğunu, 10 yıldan fazla bir süreyi havayollarında geçirdim.
Havayollarında çalışmak hem zevklidir hem de size inanılmaz bir fırsat sunar; pass bilet hakkı. Yani her uçak biletinde bulunan havalimanı vergilerini ödeyip gerisine para vermemek ya da cuzi bir miktar ödemek. Parasal karşılığını ifade etmek gerekirse kullanmayıp sakladığım bir THY ile gidiş-dönüş New York biletim var ki üzerinde yazan rakam 120$. (O zamanlar yurtdışı biletleri € değildi)
Buraya kadar her şey güzel, normal fiyatlarla karşılaştırıldığında bedava sayılabilecek bilet fiyatları ve uygun uçuşlar olduğu sürece dünya sizin.
Aslında öyle değil. Pass biletlerin bir kuralı vardır; yer olursa uçarsın. Yani rezervasyon hakkın yoktur ve tüm biletli (paralı) yolcular uçağa alındıktan sonra uçakta boş koltuk varsa pass bileti olan yolculara sıra gelir. O yüzden bayramda, tatilde vs uçmak için sıkı bir planlama ve araştırma gerekir. Hangi havayolunun hangi uçağı daha müsait, hangisinde “no-show” (gelmeyen yolcu) oranı daha yüksek vs.
Bununla da bitmez... mesela Lufthansa'nın Istanbul-Berlin uçağına binmek istiyorusunuz. Uçak 150 kişilik, 148 paralı yolcu var, 2 koltuk boş. Öncelik Lufthansa çalışanlarınındır. Yani 3 kişi pass bilet ile bekliyorsanız ve ikisi Luhthansa çalışanıya onlar gider siz kalırsınız! Bu öncelik (priority) meselesi çok önemlidir. Aynı şirket içinde yıla göre de değişir, o havayolunun parçası olduğu alliance'a göre de değişir. Mesela Lufthansa uçuşlarında kendi personelinden sonra öncelik Luhtansa'nın kardeş şirketlerinde (SWISS, Austirian Airlines, SunExpress vs) sonra Star Alliance üyesi havayollarınındır. Yani bu havayolu-uçuş-tarih denklemi çok karmaşıklaşabilir. Hatta iş şuralara bile varabilir; örneğin uçakta tek koltuk boş ve iki pass biletli yolcu var, önelikleri de aynı, son ana kadar beklemişler, uçağın kalkmasına 15dk var... birinin bagajı var diğeri el bagajı ile... el bagajı olan uçar zira normal bagajı alıp uçağa koymak zaman kaybı olacaktır ve uçağı rötara sokacaktır.
Şu son örneği kardeşim-dostum Ferit ile yaptığımız Portekiz Gezisi dönüşü Porto-Zurih uçuşunda bizzat yaşamışızdır. Ben Porto-Zurih uçağına koşarak binmştim, Ferit ise gece kalkan Lufthansa'ya binip Almanya aktarmalı gelmişti. Bu arada bu örnekten de anlaşılabileceği gibi pass biletler havayolları arasında karşılıklı kabul edilebilir ve kullanılabilir. Mesela bu blogda yer alan Buenos Aires gezisi ile alakalı bir başka anı var; ilk iki gün Roma – Buenos Aires uçamamışız ve sonraki uçuş Milano'dan. Swissair ofisinden kesitrdiğimiz Roma – Zurih – Milano biletlerini Alitalia Roma – Milano uçuşu için kabulş edip bizi uçurmuştu.
Görüldüğü gibi pass bilet ile uçmak kolay değil ama konuya hakim olup, ev ödevini iyi çalışır ve inanırsan gitmek istediğin yere bir şekilde ulaşırsın. Yeter ki geröekten iste, o zaman Yol Gidenindir!
Mesela bir seferinde annemle New York – Atina uçacağız. Elimizde hem Delta Airlines hem de Olmypic'den biletler var. O zamanlar Olympic'de sigra içiliyor dolayısıyla ilk tercihimiz kendisi. New York JFK havalimanına vardık, Olympic check-in kontuarına gittik, şef ile konuşuyorum, admacağız “flight is packed, if you have any other alternative go for it” diyor. Anneme dönüp sadece “koş” diyebildim zira Delta Airlines başka bir terminalden ve yanlış hatırlamıyorsam 45dk içinde kalkıyor. Terminaller arası otobüse kendimizi atıp, diğer terminale geçip koşarak kapıya ulaştık, annem tamamen sigara odaklı olduğu için Delta biletini bile bulamıyor, kabin amiri kapıya çıkmış bizi bekliyor, 3dk içinde check-in ve kendimizi içeriye atıyoruz, kapı kapanıyor... ter boşalıyor!
İşte “Yol Gidenindir” hayatıma bu pass uçuşlar ve dünyanın çeşitli noktalarında ile girdi. Sonraları bana “bu uçak ile uçar mıyız” diye soranlara hep aynı yanıtı verdim; Yol Gidenindir! Sen bir niyet et, yola çık, elbet varırsın :)
Tabi bu iki kelimenin tam anlamıyla hayatımın “motto”su oluşu ise 2000 yılında Galatasaray'ın UEFA şampiyonu olduğu Kopenhag'daki maça gidişim oldu ki o acaip, inanlılmaz ve uçuk bir hikaye. Sıradaki yazı da o olacak zira Fas, Atina, Singapur ve Malezya'yı yazmak için vaktim henüz yok... zira gezi yazısı yazarken okuyanlara doğru ve güncel bilgi vermek için ben de ders çalışıyorum ;)
Yol Gidenindir!
Yorumlar