Japonya Gezi Notları - Tokyo
“Japon” denildiğinde birçoğumuzun aklına çekik gözlü ufak tefek insanlar ve çocukluğumuzdan bugüne elimizden onlarcası geçen teknoloji ürünleri gelir. Aslında Japonya ve Japon Milleti ile daha derin bağlarımız ve benzerliklerimiz var. Şimdi tutup tarihsel ve kültürel konuları irdeleyeceğim bir yazı yazmıyıcam. Bizim işimiz gezi, seyahat, tatil vb olduğundan elbette Japonya gezimden akılda kalanları paylaşıyor olacağım...
Japonya’ya 2002 yılında FIFA Dünya Kupası Finalini izlemek üzere Gilette firmasının davetlisi daha doğrusu talihlisi olarak gittim. (Bu konu tamamen farklı ve ayrı yazılması gerken bir hikaye, çok yakında bunu da yazıcam) Uçak + 5 Yıldızlı Otelde 4 gece konaklama + Yemekler + Final Bileti ve statda geçerli yiyecek fişlerinden oluşan 2 kişilik inanılmaz bir paket programdı ve en güzeli cebimden 5 kuruş çıkmamasıydı. Benimle gelmesi için eski kız arkadaşıma sordum, yan çizince iş arkadaşım, gezgin dostum Ferit'le birlikte düştük yollara...
Final -4 gün
Istanbul’dan KLM havayolları ile Amsterdam aktarmalı uzun bir uçuşa hazırlanıyorduk. Planlarımızda Amsterdam’da yapılacak 5,5 saatlik aktarma sırasında şehre inip bir coffe shop’a girmek, keyiflenmek vardı. Fakat Hollanda sınır polisi 6 saat ve üzeri bağlantısı olanlara günlük vize verdiğinden bu hayalimizi gerçekleştiremedik. Sciphol havalimanının cafelerinde, casinosunda ve duty free mağazalarında vakit geçirip uçak saatini ettik. Uçağa binerken Brezilya-Türkiye yarı final maçı yeni başlıyordu. Uçakta yarı final maçının galibinin Brezilya olduğunu öğrenince içimiz buruldu. Oysa ne güzel olurdu Türkiye’nin oynayacağı bir final maçı!
Final -3 gün
10 küsur saatlik bir uçuşun sonunda Tokyo’nun Narita havalimanına vardık. Japonya, Türk vatandaşlarından vize istemeyen ender ülkelerden biri olduğundan pasaport kontrolünden pek de alışık olmadığımız bir şekilde geçtik ve bizi bekleyen otobüsümüze bindik. Kalacağımız Hotel New Otani’ye giderken yolda edindiğim ilk izlenimler oldukça ilginçti. Burası ne Avrupa’ya ne Amerika’ya ne de diğer Uzakdoğu ülkelerine benziyordu... Trafiğin soldan aktığı, alfabesinin tamamen anlaşılmaz olduğu, yeşili bol bir metropoldü.
Otele varır varmaz Gilette tarafından hazırlanmış “Welcome Hall”e girdik. Burada bizim gibi Türkiye’den gelen diğer talihlilerle ilgilenecek Didem’le tanıştık, birşeyler atıştırıp kendimizi odalara attık. Gezgin ruh dizginlenemediği için 1 saat sonra kendimi Tokyo sokaklarında bulduk ama otelin çevresinden pek ayrılmadık. Lokal bir “sushi”ciye gittik ve doya doya sushi yedik. Türkiye’de gerçekten kazıklanıyoruz! Az pirinç-bol balık-az hesap formülü geçerli Tokyo’da. Tabi Californian Roll gibi birşey bulmanız mümkün değil haberiniz ola! Akşamına otelde “Welcome Dinner” vardı. Yedik yemeklerimizi, yaktık sigaraları... Hoş gelmiştik!
Final -2 gün
Bugün tam gün şehir turuna ayrılmıştı. Açıkçası ben pek sevmem bu turları ve genelde birlikte seyahat ettiğim insanlar da tecrübeli olduğu için gittiğim yerleri kendim keşfetmeyi severim. Ancak Tokyo’da ilk günden bunu yapmak yemedi... bindik otobüse!
Şaşırtıcı bir olayı otobüste yaşadık zira Japon rehberimiz çatır çatır Türkçe konuşuyordu. Meğer kendisi Ankara Üniversitesi’nde okumuş. İmparatorluk Sarayı’nın bahçesinden başladı turumuz. Öğlen yemeğinde meşhur Japon birasının da üreticisi olan Asahi şirketinin binasının Tokyo’yu tepeden gören restoranındaydık. Türk arkadaşlarla burada kaynaştık... Meğer 12 kişilik Türk grubunun 8’i zaten Istanbul’dan arkadaş ve/veya akrabaymış. Bu grup içi grubu “profesyonel talihli” diye adlandırmak yanlış olmaz zira ülkemizde düzenlenen bütün çekilişleri takip edip, büyük bir sabır ve sistemli çalışmayla birçoğunu kazanma başarısı gösteriyorlarmış. Daha sonra bir gazetede gruptan birinin Tarkan’la New York Özgürlük Anıtı’nın önünde çekilmiş fotoğrafını görünce hiç şaşırmadım mesela :)
Öğleden sonra bu sistemli geziye dayanamayıp gruptan koptuk ve kendimizi Tokyo’nun ünlü alışveriş caddesi Ginza’ya attık. Çoğu elektronik üzerine olan yüzlerce mağazada son teknoloji ürünleri hayranlıkla inceleyip sistem farklılığı nedeniyle satın almaktan vaz geçip otele döndük. Günün sonunda aldığım tek şey canım annemin sırt ağrıları için garip bir masaj aletiydi... o da pilli!
Akşam yemeği için Gilette firması bizi Japonya’da çok meşhur olan “Karoke”li bir restauranta götürdü. Oldum olası ısınamadığım bu atraksiyonun meğer ne çok seveni varmış! Bizim Ferit bile iki şarkı patlattı ve ülkemizi başarıyla temsil etti.
Çıkışta rotamızı Tokyo gece hayatının kalbine çevirdik. Buralara kadar gelmişken bir Türk olarak bu önemli konuda araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunmamak olmazdı. Sorduk soruşturduk, yerinde incelemeler sonucnda anladık ki Japon milleti geçmişte bu işte o kadar sapıtmış ki devlet heeeeyt demiş ve olayı regüle etmiş... yani yasaklamış! Tam bizim kafa işte :) Ya bir servet ödemeniz yada diğer Uzakdoğulu hanımlarla ilgilenmeniz gerekmekte. Japonya’ya kadar gitmişken Japon bir kız ile beraber fikri git gide Tokyo’nun sokaklarına gömülmekteydi. Baktık olacak gibi değil kendimizi kaliteli bir nightclub’a atıp lap-dance olayına girdik... keyifliydi!
Final -1 gün
Tokyo bitmiş sayılırdı... Aslında enteresan tarafları bitmiş gözüme komiklikler çarpmaya başlamıştı bile. Mesela normalde çok derin bir kültüre ve geleneğe sahip, saygı ve sevgi dolu olan Japonların diğer yandan özenti olduğunu bilmezdim ben.
Tokyo Kulesi denilen yapı Paris’teki Eifell Kulesinin bilmem kaçta biri oranında kopyası. Şehirdeki köprülerden biri San Fransisco’da bulunan Golden Gate’in bir kopyası.
Neden? Ne gereği var? sorularını peş peşe soruyor insan kendine. Yani teknolojide bu kadar ileri gitmiş, binlerce yıllık kültüre sahip, kendine has bir ülkenin ve toplumun bile bunu yapması gerçekten düşündürüyor adamı. Biz bile bu kadarını yapmadık, Istanbul'a Özgürlük Anıtı dikmedik!
ABD dışında resmi beyzbol ligi olan bir ülke daha var şu gezegende! Tahmin edin hangi ülke? Bingo!
Neyse... biz Tokyo dışına doğru yol alan tur otobüsündeydik. Bugün Kamakura şehrinde iki önemli dini mekanı gezilecekti. İlki Japonya’nın en önemli Budist tapınağıydı. Gerçekten hoş ve huzur dolu bir mekan. Burada bulunan Buda heykeli dünyanın en büyüklerinden biri. Üstelik içindeki merdivenlerle kafasına çıkılabiliyor. Ben çıktım da ne oldu? Hiç!
Ardından Japonya’nın en önemli ve büyük “Shinto” tapınaklarından birine gittik. “Shintoizm” Japonya’da oldukça yaygın bir inanç. Derinlemesine açıklamak çok zor ama özünde doğaya ve güneşe saygı yatmakta... Bu "shintoizm" beni epey etkiledi. Basit fakat derin bir inanç sistemi. Her ne kadar detaylı inceleme fırsatı bulamasamda rehberimizin anlattıkları ve okuduklarım bende pozitif bir algı yarattı.
Akşam Güney Kore-Türkiye 3ncülük maçı vardı. Koreli dostlarla birlikte maçı izledik ve 90 dk.’nın sonunda otelin barını Tokyo Atatürk stadına çevirdik. Takvimler 29 Haziran 2002’yi gösteriyordu ve Milli Takımımız Dünya 3ncüsüydü. Sevindik, gururlandık, tebrikleri kabul ettik.
Final Günü
Grubun diğer Türk üyeleri Türkiye’de katıldıkları ve onları Japonya’ya getiren yarışmanın finalinde penaltı atmak için bir stada gittiler. Biz Ferit’le Tokya sokaklarını arşınladık, o yaz nişanlanacak arkadaşlarımıza birer “kimono” hediye aldık. Tokyo metrosunda yönümüzü bulup birkaç tren değiştirip otele geri döndük ve bagajlarımızı yapmaya koyulduk.
Akşamüstü finalin oynanacağı, Tokyo’nu komşu şehri Yokohoma’ya gittik. (Istanbul-İzmit gibi) Stada uzak bir yerde park eden otobüsten yürüyerek tribünümüzün önüne geldik. Istanbul’da Alpaslan’dan teslim aldığım ultrAslan pankartı ile bir kare fotoğraf aldıktan sonra içeri girdik. Yerimiz açık tribünün numaralıya yakın bir tarafındaydı. Tüm grup farklı tribünlere dağılmıştık. Ama benim bir görevim vardı! Getirmiş olduğum ultrAslan pankartını kapalı tribünün önüne asmak. Tribün ve güvenlik görevlilerini kafalamak ve kapalıya geçmek zaten büyük bir dertti. Ön tarafa ulaştığımda Alman seyircilerin en görünen yerlere kendi pankart ve bayraklarını astıkları gerçeği ile karşı karşıya kaldım. Kimseleri kızdırmadan, biraz gerilla taktiği uygulayarak uA pankartını astım ve yerime döndüm. Bizim tribünden gayet güzel gözüküyordu ama daha sonradan öğrendiğim kadarıyla TV’de pek net gözükmemiş :(
Final maçı gerçekten farklı ve güzeldi... Bir daha keşke Türkiye bu sahada olasaydı diye içimden geçirdim. Ben maçta birçok Türk gibi Almanya’yı destekledim. Çıkışta yaşanan karmaşa, trafik ve geciken insanlar sayesinde otelimize epey geç döndük.
Final +1
Güzel bir gezi daha sona ermekteydi... Kahvaltıdan sonra havalimanına doğru yola çıkıldı. Yol inanılmaz gözümde büyüyordu ve tahmin ettiğim gibi yorucu geçti. Zaten genelde tatil dönüşleri pek bi sevimsiz olur, bu da öyle oldu. Neticede normal şartlar altında bütçe ayırıp gideceğim ülkeler sıralamasında çok aşağılarda olan bir ülkeyi çok ucuza görmüş, belki bir daha hiç gitmeyeceğim dünya kupası finalini izlemiştim...
Ne Yenir? Ne İçilir?
Japonya’da hayvan yetiştirecek yer olmadığından et çok pahalı. Şimdilerde duyuyorum birkaç dönerci açılmış ama ben gittiğimde yoktu. Zaten yemezdim zira inanılmaz güzel deniz ürünleri ve sushiler mevcut. Japon biralarından Asahi’yi tavsiye ederim. Ben rakıcıyım diyenler için “sake” enteresan bir alternatif. (ben çok sevmedim o ayrı) Japon mutfağı size zorlayıcı geliyorsa Tokyo sokaklarında sandviçciler, hatta McDonald’s bile bulabilirsiniz. McTeriyaki Menü ve böğürtlenli Fanta severseniz tutmiyim ben sizi!
Ne alınır?
Bu konuda rahat olun zira Japonya’dan t-shirt bile alsanız burada yeterli ilgi ve itibarı görüyor. Elektronik eşya alırken dikkatli olun, dünyanın bu ucu ile bizim oraların sistemleri filan tamamen farklı. Cinlik yapıp ben alayım Türkiye’de çevirttirim diyenlere uyarım en azından aldığınız cihazın menülerinin sadece Japonca olmamasına özen gösterin yoksa burada Japonca bilen bir elektronikçi bulmanız gerekir!
Ne zaman gidilir? Nerde Kalınır?
Japonya’ya yapacağınız gezi muhtemelen ya iş için ya da kültür turu olacağı için ne zaman gittiğinizin bence pek önemi yok. Oldukça pahalı bir ülke olduğu için öyle ucuz otel filan önermem mümkün değil. Elbette internetten araştırıp şehir merkezinde nispeten hesaplı bir otel bulmanızı öneriririm.
Nasıl Gidilir?
THY’nın Tokyo’ya direkt uçuşu mevcut. Avrupa veya Ortadoğu (Abu Dhabi, Doha veya Dubai) aktarmalı da gidilebilir. Hesaplı biletler için internet üzerinden ciddi araştırma yapmanızı ve gözünüze kestirdiğiniz havayollarını tek tek aramanızı tavsiye ederim.
Yol Gidenindir!
Japonya’ya 2002 yılında FIFA Dünya Kupası Finalini izlemek üzere Gilette firmasının davetlisi daha doğrusu talihlisi olarak gittim. (Bu konu tamamen farklı ve ayrı yazılması gerken bir hikaye, çok yakında bunu da yazıcam) Uçak + 5 Yıldızlı Otelde 4 gece konaklama + Yemekler + Final Bileti ve statda geçerli yiyecek fişlerinden oluşan 2 kişilik inanılmaz bir paket programdı ve en güzeli cebimden 5 kuruş çıkmamasıydı. Benimle gelmesi için eski kız arkadaşıma sordum, yan çizince iş arkadaşım, gezgin dostum Ferit'le birlikte düştük yollara...
Final -4 gün
Istanbul’dan KLM havayolları ile Amsterdam aktarmalı uzun bir uçuşa hazırlanıyorduk. Planlarımızda Amsterdam’da yapılacak 5,5 saatlik aktarma sırasında şehre inip bir coffe shop’a girmek, keyiflenmek vardı. Fakat Hollanda sınır polisi 6 saat ve üzeri bağlantısı olanlara günlük vize verdiğinden bu hayalimizi gerçekleştiremedik. Sciphol havalimanının cafelerinde, casinosunda ve duty free mağazalarında vakit geçirip uçak saatini ettik. Uçağa binerken Brezilya-Türkiye yarı final maçı yeni başlıyordu. Uçakta yarı final maçının galibinin Brezilya olduğunu öğrenince içimiz buruldu. Oysa ne güzel olurdu Türkiye’nin oynayacağı bir final maçı!
Final -3 gün
10 küsur saatlik bir uçuşun sonunda Tokyo’nun Narita havalimanına vardık. Japonya, Türk vatandaşlarından vize istemeyen ender ülkelerden biri olduğundan pasaport kontrolünden pek de alışık olmadığımız bir şekilde geçtik ve bizi bekleyen otobüsümüze bindik. Kalacağımız Hotel New Otani’ye giderken yolda edindiğim ilk izlenimler oldukça ilginçti. Burası ne Avrupa’ya ne Amerika’ya ne de diğer Uzakdoğu ülkelerine benziyordu... Trafiğin soldan aktığı, alfabesinin tamamen anlaşılmaz olduğu, yeşili bol bir metropoldü.
Otele varır varmaz Gilette tarafından hazırlanmış “Welcome Hall”e girdik. Burada bizim gibi Türkiye’den gelen diğer talihlilerle ilgilenecek Didem’le tanıştık, birşeyler atıştırıp kendimizi odalara attık. Gezgin ruh dizginlenemediği için 1 saat sonra kendimi Tokyo sokaklarında bulduk ama otelin çevresinden pek ayrılmadık. Lokal bir “sushi”ciye gittik ve doya doya sushi yedik. Türkiye’de gerçekten kazıklanıyoruz! Az pirinç-bol balık-az hesap formülü geçerli Tokyo’da. Tabi Californian Roll gibi birşey bulmanız mümkün değil haberiniz ola! Akşamına otelde “Welcome Dinner” vardı. Yedik yemeklerimizi, yaktık sigaraları... Hoş gelmiştik!
Final -2 gün
Bugün tam gün şehir turuna ayrılmıştı. Açıkçası ben pek sevmem bu turları ve genelde birlikte seyahat ettiğim insanlar da tecrübeli olduğu için gittiğim yerleri kendim keşfetmeyi severim. Ancak Tokyo’da ilk günden bunu yapmak yemedi... bindik otobüse!
Şaşırtıcı bir olayı otobüste yaşadık zira Japon rehberimiz çatır çatır Türkçe konuşuyordu. Meğer kendisi Ankara Üniversitesi’nde okumuş. İmparatorluk Sarayı’nın bahçesinden başladı turumuz. Öğlen yemeğinde meşhur Japon birasının da üreticisi olan Asahi şirketinin binasının Tokyo’yu tepeden gören restoranındaydık. Türk arkadaşlarla burada kaynaştık... Meğer 12 kişilik Türk grubunun 8’i zaten Istanbul’dan arkadaş ve/veya akrabaymış. Bu grup içi grubu “profesyonel talihli” diye adlandırmak yanlış olmaz zira ülkemizde düzenlenen bütün çekilişleri takip edip, büyük bir sabır ve sistemli çalışmayla birçoğunu kazanma başarısı gösteriyorlarmış. Daha sonra bir gazetede gruptan birinin Tarkan’la New York Özgürlük Anıtı’nın önünde çekilmiş fotoğrafını görünce hiç şaşırmadım mesela :)
Öğleden sonra bu sistemli geziye dayanamayıp gruptan koptuk ve kendimizi Tokyo’nun ünlü alışveriş caddesi Ginza’ya attık. Çoğu elektronik üzerine olan yüzlerce mağazada son teknoloji ürünleri hayranlıkla inceleyip sistem farklılığı nedeniyle satın almaktan vaz geçip otele döndük. Günün sonunda aldığım tek şey canım annemin sırt ağrıları için garip bir masaj aletiydi... o da pilli!
Akşam yemeği için Gilette firması bizi Japonya’da çok meşhur olan “Karoke”li bir restauranta götürdü. Oldum olası ısınamadığım bu atraksiyonun meğer ne çok seveni varmış! Bizim Ferit bile iki şarkı patlattı ve ülkemizi başarıyla temsil etti.
Çıkışta rotamızı Tokyo gece hayatının kalbine çevirdik. Buralara kadar gelmişken bir Türk olarak bu önemli konuda araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunmamak olmazdı. Sorduk soruşturduk, yerinde incelemeler sonucnda anladık ki Japon milleti geçmişte bu işte o kadar sapıtmış ki devlet heeeeyt demiş ve olayı regüle etmiş... yani yasaklamış! Tam bizim kafa işte :) Ya bir servet ödemeniz yada diğer Uzakdoğulu hanımlarla ilgilenmeniz gerekmekte. Japonya’ya kadar gitmişken Japon bir kız ile beraber fikri git gide Tokyo’nun sokaklarına gömülmekteydi. Baktık olacak gibi değil kendimizi kaliteli bir nightclub’a atıp lap-dance olayına girdik... keyifliydi!
Final -1 gün
Tokyo bitmiş sayılırdı... Aslında enteresan tarafları bitmiş gözüme komiklikler çarpmaya başlamıştı bile. Mesela normalde çok derin bir kültüre ve geleneğe sahip, saygı ve sevgi dolu olan Japonların diğer yandan özenti olduğunu bilmezdim ben.
Tokyo Kulesi denilen yapı Paris’teki Eifell Kulesinin bilmem kaçta biri oranında kopyası. Şehirdeki köprülerden biri San Fransisco’da bulunan Golden Gate’in bir kopyası.
Neden? Ne gereği var? sorularını peş peşe soruyor insan kendine. Yani teknolojide bu kadar ileri gitmiş, binlerce yıllık kültüre sahip, kendine has bir ülkenin ve toplumun bile bunu yapması gerçekten düşündürüyor adamı. Biz bile bu kadarını yapmadık, Istanbul'a Özgürlük Anıtı dikmedik!
ABD dışında resmi beyzbol ligi olan bir ülke daha var şu gezegende! Tahmin edin hangi ülke? Bingo!
Neyse... biz Tokyo dışına doğru yol alan tur otobüsündeydik. Bugün Kamakura şehrinde iki önemli dini mekanı gezilecekti. İlki Japonya’nın en önemli Budist tapınağıydı. Gerçekten hoş ve huzur dolu bir mekan. Burada bulunan Buda heykeli dünyanın en büyüklerinden biri. Üstelik içindeki merdivenlerle kafasına çıkılabiliyor. Ben çıktım da ne oldu? Hiç!
Ardından Japonya’nın en önemli ve büyük “Shinto” tapınaklarından birine gittik. “Shintoizm” Japonya’da oldukça yaygın bir inanç. Derinlemesine açıklamak çok zor ama özünde doğaya ve güneşe saygı yatmakta... Bu "shintoizm" beni epey etkiledi. Basit fakat derin bir inanç sistemi. Her ne kadar detaylı inceleme fırsatı bulamasamda rehberimizin anlattıkları ve okuduklarım bende pozitif bir algı yarattı.
Akşam Güney Kore-Türkiye 3ncülük maçı vardı. Koreli dostlarla birlikte maçı izledik ve 90 dk.’nın sonunda otelin barını Tokyo Atatürk stadına çevirdik. Takvimler 29 Haziran 2002’yi gösteriyordu ve Milli Takımımız Dünya 3ncüsüydü. Sevindik, gururlandık, tebrikleri kabul ettik.
Final Günü
Grubun diğer Türk üyeleri Türkiye’de katıldıkları ve onları Japonya’ya getiren yarışmanın finalinde penaltı atmak için bir stada gittiler. Biz Ferit’le Tokya sokaklarını arşınladık, o yaz nişanlanacak arkadaşlarımıza birer “kimono” hediye aldık. Tokyo metrosunda yönümüzü bulup birkaç tren değiştirip otele geri döndük ve bagajlarımızı yapmaya koyulduk.
Akşamüstü finalin oynanacağı, Tokyo’nu komşu şehri Yokohoma’ya gittik. (Istanbul-İzmit gibi) Stada uzak bir yerde park eden otobüsten yürüyerek tribünümüzün önüne geldik. Istanbul’da Alpaslan’dan teslim aldığım ultrAslan pankartı ile bir kare fotoğraf aldıktan sonra içeri girdik. Yerimiz açık tribünün numaralıya yakın bir tarafındaydı. Tüm grup farklı tribünlere dağılmıştık. Ama benim bir görevim vardı! Getirmiş olduğum ultrAslan pankartını kapalı tribünün önüne asmak. Tribün ve güvenlik görevlilerini kafalamak ve kapalıya geçmek zaten büyük bir dertti. Ön tarafa ulaştığımda Alman seyircilerin en görünen yerlere kendi pankart ve bayraklarını astıkları gerçeği ile karşı karşıya kaldım. Kimseleri kızdırmadan, biraz gerilla taktiği uygulayarak uA pankartını astım ve yerime döndüm. Bizim tribünden gayet güzel gözüküyordu ama daha sonradan öğrendiğim kadarıyla TV’de pek net gözükmemiş :(
Final maçı gerçekten farklı ve güzeldi... Bir daha keşke Türkiye bu sahada olasaydı diye içimden geçirdim. Ben maçta birçok Türk gibi Almanya’yı destekledim. Çıkışta yaşanan karmaşa, trafik ve geciken insanlar sayesinde otelimize epey geç döndük.
Final +1
Güzel bir gezi daha sona ermekteydi... Kahvaltıdan sonra havalimanına doğru yola çıkıldı. Yol inanılmaz gözümde büyüyordu ve tahmin ettiğim gibi yorucu geçti. Zaten genelde tatil dönüşleri pek bi sevimsiz olur, bu da öyle oldu. Neticede normal şartlar altında bütçe ayırıp gideceğim ülkeler sıralamasında çok aşağılarda olan bir ülkeyi çok ucuza görmüş, belki bir daha hiç gitmeyeceğim dünya kupası finalini izlemiştim...
Ne Yenir? Ne İçilir?
Japonya’da hayvan yetiştirecek yer olmadığından et çok pahalı. Şimdilerde duyuyorum birkaç dönerci açılmış ama ben gittiğimde yoktu. Zaten yemezdim zira inanılmaz güzel deniz ürünleri ve sushiler mevcut. Japon biralarından Asahi’yi tavsiye ederim. Ben rakıcıyım diyenler için “sake” enteresan bir alternatif. (ben çok sevmedim o ayrı) Japon mutfağı size zorlayıcı geliyorsa Tokyo sokaklarında sandviçciler, hatta McDonald’s bile bulabilirsiniz. McTeriyaki Menü ve böğürtlenli Fanta severseniz tutmiyim ben sizi!
Ne alınır?
Bu konuda rahat olun zira Japonya’dan t-shirt bile alsanız burada yeterli ilgi ve itibarı görüyor. Elektronik eşya alırken dikkatli olun, dünyanın bu ucu ile bizim oraların sistemleri filan tamamen farklı. Cinlik yapıp ben alayım Türkiye’de çevirttirim diyenlere uyarım en azından aldığınız cihazın menülerinin sadece Japonca olmamasına özen gösterin yoksa burada Japonca bilen bir elektronikçi bulmanız gerekir!
Ne zaman gidilir? Nerde Kalınır?
Japonya’ya yapacağınız gezi muhtemelen ya iş için ya da kültür turu olacağı için ne zaman gittiğinizin bence pek önemi yok. Oldukça pahalı bir ülke olduğu için öyle ucuz otel filan önermem mümkün değil. Elbette internetten araştırıp şehir merkezinde nispeten hesaplı bir otel bulmanızı öneriririm.
Nasıl Gidilir?
THY’nın Tokyo’ya direkt uçuşu mevcut. Avrupa veya Ortadoğu (Abu Dhabi, Doha veya Dubai) aktarmalı da gidilebilir. Hesaplı biletler için internet üzerinden ciddi araştırma yapmanızı ve gözünüze kestirdiğiniz havayollarını tek tek aramanızı tavsiye ederim.
Yol Gidenindir!
Yorumlar