Lübnan Gezi Notları - Beyrut
Çocukluk anılarımda iki adet savaş mevcut; biri İran - Irak savaşı diğeri ise Lübnan'daki iç savaş. Tabii ki o zamanlar kimin kiminle neden savaştığı ya da bu savaşların sebepleri ve sonuçlarından ziyade aklımda kalan kareler birbirlerine ateş eden bir takım adamlar, ölen insanlar ve harap binalar...
Lübnan'ı özellikle babamın anlatıklarından hatırlıyorum; savaş öncesi Ortadoğu'nun Paris'i olarak anılan, dünya sosyetesinin uğrak yeri olan zengin ve modern bir ülkeden, birbirine düşmüş bir toplum, ikiye bölünmüş bir şehir ve işgal altındaki bir ülkeye dönüşmenin hikayesi. Ha bir de pek çok teröristin yuvalandığı ve eğitim gördüğü Bekaa Vadisi ismi uzun zaman kulağıma çalındı.
Yıllar içinde her iki savaş da bitti ama dertler bitmedi. Irak Amerikan işgali ile uğraşa dursun Lübnan tam kendini toparlayacak derken iki önemli olayla daha sarsıldı. Biri başbakan Refik Hariri'nin öldürülmesi diğeri ise İsrail'in güney Beyrut'daki Hizbullah mahallelerini bombalaması.
Ne yazık ki Lübnan, pek çok diğer bölge ülkesi gibi Osmanlı'nın bu toprakları kaybetmesinden sonra bir türlü huzuru bulamamış, batılı ve doğulu güçlerin birbiri ile itiştiği bir oyun sahası olmuş bir ülke. Lübnan'da kime sorsanız iç savaş ve yaşanan tüm diğer olaylar hakkında konuşmak istemiyorlar. Geride kaldı diyorlar lakin o geçmiş onlarla beraber derinlerde yaşamaya devam ediyor.
Ne kadar iç sıkıcı ve karanlık bir giriş oldu değil mi?
Hikayenin tamamının özetini yazmaya kalksam sayfalar sürer. O nedenle merak edenlere Lonely Planet'in Syria & Lebanon kitabını almalarını ve okumalarını tavsiye edebilirim. Osmanlı sonrası başlayan din ve mezhep ayrımı temelinde gelişen çok çetrefilli bir mevzu.
Biz gelelim Beyrut gezisine...
Beyrut
07 Temmuz 2011 akşamüstü Dubai'den FlyDubai havayolları ile Beyrut'a doğru hareket ettik. Uçuş saatleri Dubai'de yaşayan Lübnanlıların haftasonu Beyrut'a gidip Pazar sabahı dönecekleri şekilde ayarlandığı için dolu dolu bir haftasonu bizi bekliyordu.
Akşam Beyrut havalimanından şehir merkezine giderken gerçek bir Ortadoğu şehrinde olduğumu hissettim. Beyrut'un Abu Dhabi, Dubai ve diğer körfez ülkelerinden tamamen farklı bir havası var diyebilirim.
Kendimizi otele atıp, üst-baş değişimi sonrası istikamet ertesi gün evlenecek olan arkadaşlarımızın partisinin yapıldığı Byblos kasabasıydı. Arabayla 1 saat civarı sürüyor Byblos. 60'lı - 70'lı yıllarda özel yatları ile gelen uluslararası sosyetenin uğrak yeri olan bu sahil kasabası bugünlerde popülerliğini kaybetmiş durumda. Tarihi kalıntıları, deniz mahsülleri yiyebileceğiniz restaurantları ve beach club'ları ile halen hoş, halen ilginç. Biraz bizim Ege kasabalarını andırıyor. Tabii biz gece gittiğimiz için işin sadece eğlence tarafını görebildik.
Ertesi gün sabah kahvaltısı için otelimizin bulunduğu Rue Clemenceau'dan 20dk yürüyerek "Downtown"a gittik. Bu bölge, Refik Hariri ve ailesinin sahip olduğu şirket tarafından restore edilmiş ya da yeniden yapılmış bir bölge. Sokaklarında gezinmek oldukça keyifli. Souq (ki Arapça çarşı demek) 2000 model yarı açık yarı kapalı bir mall. Bir de en komiği şehrin tam ortasında bulunan, Istanbul'daki Sultanahmet Camii'den kopyalanarak yapılmış Mohammad al-Amin cami... kelimenin tam anlamıyla olmamış, sırıtmış! İlginç ve güzel olan bu caminin hemen yanında St. George Maronite Kilisesinin bulunması.
Öğleden sonra şehrin daha eski tarafına, Hamra tarafına geçtik. Amerikan Üniversitesi de bu bölgede yer almakta. Birşeyler atıştırmak ve biraz soluklanmak üzere sahilde bir cafe arama çabalarımız hüsranla sonuçlandı. Kendimizi şehrin Achrafiye (Aşrafiye okunuyor) tarafında bulunan Mandaloun Cafe'ye attık. Biz denk getirip de vakit ayıramadık ama sanat galerileri, antikacılar ve Quartier de Artes ya da diğer adıyla Saifi Village doğru adres.
Akşamına yine aynı bölgede bulunan Abdel Wahab El-Ingilizi (İngiliz Abdülvahap oluyor tabi ki) isimli restauranta gittik. Terastaki masamızda Lübnan mezeleri ve Arak mevcuttu. Asmalımescit'deki masanın Lübnan versiyonu oldu sizin anlayacağınız. Elbette gecenin en güzel mezesi sohbet oldu...
Beyrut'a gelmişken gece dışarı çıkmamak ve hep sözü edilen gece hayatına karışmamak olmazdı. Lakin tek kapı yapma şansımız olduğundan biz Buddha Bar'da karar kıldık. Direkt üst katında bar tarafına konuşlandık ve Dubai'den alışık olduğumuz, bize biraz abartılı gelen Lübnan tarzı gece giyim kuşamını, makyaj ve alemdeki raconun son halini izlemeye koyulduk. Müzik ve dekor her Buddha Bar'da olduğu gibi gayet hoştu. Burada da kapalı mekanlarda sigara içilebildiği için şahsen benim keyfime diyecek yoktu. Bana tavsiye edilen ve aklıma yatan diğer adres ise B 018'di. 360 ise hem kalabalık hem de gereksiz pahalı bir yer olarak notlarımdaki yerini aldı.
Ertesi gün düğün günü olması sebebiyle kısa bir programla Gemmayzeh (Cemayze okunuyor) bölgesinde dolandık. Burada, bizim esnaf lokantaları tadındaki Le Chef isimli lokantada o günün menüsünden birşeyler yedik. Ben moolookhiye denedim, güzeldi. Gemmayzeh'yi Achrafiye bölgesine bağlayan merdivenler ve bu merdivenlerin aşağı tarafı gece sokak eğlencelerinin, barların mekanı. Aynı bölgede gece acıkmaları için bir çok yemek alternatifi de mevcut. Uzun kalıyorsanız bir geceyi buraya ayırmak lazım gerekir.
Akşamüstü, Hizbullah taraftarlarının yoğunlukta olduğu mahallelerden geçerek arkadaşlarımızın evleneceği kiliseye vardık. Bu bölge birkaç yıl önce İsrail'in hava saldırısı ile bombaladığı yerdi. Kilisedeki merasim ise daha da ilginçti. Dualar Arapça olduğu için rahibin ağzından çıkan "Allah", "Rab", İnşallah" gibi kelimeler bizi şaşırttı. Hatta bir ara "hah şimdi El-Fatiha diyecek" hissine kapıldım.
Gecesinde ise Mount Lebanon bölgesindeki Brummana semtinde mukim bir oteldeki düğüne davetliydik. Yazılanlara göre burası kabur üstü bir semtmiş. Epey bir yol gittik, tırmandık, döndük yukarı doğru. Yukarı çıktıkça hava serinliyor ki bu nedenle sıcak yaz aylarında dağlık taraf daha makbul.
Hayatımda ilk kez bir Ortadoğu düğününe gittim. Bu arada şunu da belirtmekte fayda var; kızımızın ailesi Ermeni, oğlumuzun ailesi ise Lüblanlı. Fakat her iki taraf da bu bölge insanı olduğu için, oldukça atraksiyonlu, şovları, şarkıcıları bol bir düğündü. Sabaha karşı Dubai'ye hareket edecek uçağımıza yetişmek üzere 02:00 civarı yola koyulduk.
Aklımda kalanlar - Aklınızda bulunsun!
Yol Gidenindir!
Lübnan'ı özellikle babamın anlatıklarından hatırlıyorum; savaş öncesi Ortadoğu'nun Paris'i olarak anılan, dünya sosyetesinin uğrak yeri olan zengin ve modern bir ülkeden, birbirine düşmüş bir toplum, ikiye bölünmüş bir şehir ve işgal altındaki bir ülkeye dönüşmenin hikayesi. Ha bir de pek çok teröristin yuvalandığı ve eğitim gördüğü Bekaa Vadisi ismi uzun zaman kulağıma çalındı.
Yıllar içinde her iki savaş da bitti ama dertler bitmedi. Irak Amerikan işgali ile uğraşa dursun Lübnan tam kendini toparlayacak derken iki önemli olayla daha sarsıldı. Biri başbakan Refik Hariri'nin öldürülmesi diğeri ise İsrail'in güney Beyrut'daki Hizbullah mahallelerini bombalaması.
Ne yazık ki Lübnan, pek çok diğer bölge ülkesi gibi Osmanlı'nın bu toprakları kaybetmesinden sonra bir türlü huzuru bulamamış, batılı ve doğulu güçlerin birbiri ile itiştiği bir oyun sahası olmuş bir ülke. Lübnan'da kime sorsanız iç savaş ve yaşanan tüm diğer olaylar hakkında konuşmak istemiyorlar. Geride kaldı diyorlar lakin o geçmiş onlarla beraber derinlerde yaşamaya devam ediyor.
Ne kadar iç sıkıcı ve karanlık bir giriş oldu değil mi?
Hikayenin tamamının özetini yazmaya kalksam sayfalar sürer. O nedenle merak edenlere Lonely Planet'in Syria & Lebanon kitabını almalarını ve okumalarını tavsiye edebilirim. Osmanlı sonrası başlayan din ve mezhep ayrımı temelinde gelişen çok çetrefilli bir mevzu.
Biz gelelim Beyrut gezisine...
Beyrut
07 Temmuz 2011 akşamüstü Dubai'den FlyDubai havayolları ile Beyrut'a doğru hareket ettik. Uçuş saatleri Dubai'de yaşayan Lübnanlıların haftasonu Beyrut'a gidip Pazar sabahı dönecekleri şekilde ayarlandığı için dolu dolu bir haftasonu bizi bekliyordu.
Akşam Beyrut havalimanından şehir merkezine giderken gerçek bir Ortadoğu şehrinde olduğumu hissettim. Beyrut'un Abu Dhabi, Dubai ve diğer körfez ülkelerinden tamamen farklı bir havası var diyebilirim.
Kendimizi otele atıp, üst-baş değişimi sonrası istikamet ertesi gün evlenecek olan arkadaşlarımızın partisinin yapıldığı Byblos kasabasıydı. Arabayla 1 saat civarı sürüyor Byblos. 60'lı - 70'lı yıllarda özel yatları ile gelen uluslararası sosyetenin uğrak yeri olan bu sahil kasabası bugünlerde popülerliğini kaybetmiş durumda. Tarihi kalıntıları, deniz mahsülleri yiyebileceğiniz restaurantları ve beach club'ları ile halen hoş, halen ilginç. Biraz bizim Ege kasabalarını andırıyor. Tabii biz gece gittiğimiz için işin sadece eğlence tarafını görebildik.
Nejmeh Meydanı |
Öğleden sonra şehrin daha eski tarafına, Hamra tarafına geçtik. Amerikan Üniversitesi de bu bölgede yer almakta. Birşeyler atıştırmak ve biraz soluklanmak üzere sahilde bir cafe arama çabalarımız hüsranla sonuçlandı. Kendimizi şehrin Achrafiye (Aşrafiye okunuyor) tarafında bulunan Mandaloun Cafe'ye attık. Biz denk getirip de vakit ayıramadık ama sanat galerileri, antikacılar ve Quartier de Artes ya da diğer adıyla Saifi Village doğru adres.
Akşamına yine aynı bölgede bulunan Abdel Wahab El-Ingilizi (İngiliz Abdülvahap oluyor tabi ki) isimli restauranta gittik. Terastaki masamızda Lübnan mezeleri ve Arak mevcuttu. Asmalımescit'deki masanın Lübnan versiyonu oldu sizin anlayacağınız. Elbette gecenin en güzel mezesi sohbet oldu...
Downtown - Souks |
Gemayzeh |
Akşamüstü, Hizbullah taraftarlarının yoğunlukta olduğu mahallelerden geçerek arkadaşlarımızın evleneceği kiliseye vardık. Bu bölge birkaç yıl önce İsrail'in hava saldırısı ile bombaladığı yerdi. Kilisedeki merasim ise daha da ilginçti. Dualar Arapça olduğu için rahibin ağzından çıkan "Allah", "Rab", İnşallah" gibi kelimeler bizi şaşırttı. Hatta bir ara "hah şimdi El-Fatiha diyecek" hissine kapıldım.
Gecesinde ise Mount Lebanon bölgesindeki Brummana semtinde mukim bir oteldeki düğüne davetliydik. Yazılanlara göre burası kabur üstü bir semtmiş. Epey bir yol gittik, tırmandık, döndük yukarı doğru. Yukarı çıktıkça hava serinliyor ki bu nedenle sıcak yaz aylarında dağlık taraf daha makbul.
Hayatımda ilk kez bir Ortadoğu düğününe gittim. Bu arada şunu da belirtmekte fayda var; kızımızın ailesi Ermeni, oğlumuzun ailesi ise Lüblanlı. Fakat her iki taraf da bu bölge insanı olduğu için, oldukça atraksiyonlu, şovları, şarkıcıları bol bir düğündü. Sabaha karşı Dubai'ye hareket edecek uçağımıza yetişmek üzere 02:00 civarı yola koyulduk.
Aklımda kalanlar - Aklınızda bulunsun!
Holiday Inn Beirut |
- Lübnan'ın parası pek makbul bir para değil. Taksiler genelde Amerikan Doları tercih ediyor mesela. Şehir içinde 10 dolardan fazla vermeyin sakın, binmeden pazarlığınızı yapın.
- Taksiler siz içindeyken başka müşteri alabilir. Atina'da da böyleydi, bazı şehirlerde usül bu.
- Dükkanlarda alışveriş yaparken para üstünüzün yarısı Lübnan Lirası yarısı dolar olabilir, şaşırmayın. Sizin anlayacağınız iki para da tedavülde.
- Beyrut güzel bir şehir. Fakat biraz fazla şişirilmiş, reklamı yapılmış bir yer. İngilizce tabirler overhyped.
- İç savaştaki yeşil hat ortada yok ama iç savaşın sembol binalarından biri olan Holiday Inn otelini, delik deşik duvarlarını ve halen lobisinde bulunan tankları mutlaka görün.
- Sokak başlarını tutmuş askerlere ve kontrol noktalarına şaşırmayın.
- Türk vatandaşları vizesiz seyahat edebilmekte ama pasaportunuzda İsrail damgası olmadığından emin olun, varsa yeni pasaport alın.
- Gitmeden politik durumu kontrol edin. Malumunuz orası Lübnan, ne yazık ki her an işin rengi değişebilir...
- Bir uzun haftasonu Beyrut için yeter de artar
- Son söz; iyi ki gitmişim, iyi ki görmüşüm... yine gitmem ama ;)
Yol Gidenindir!
Yorumlar
http://livelovethank.com/beyrut-2-gun-downtown/