İsrail Gezi Notları - Kudüs / Tel-Aviv

Kutsal Şehir Kudüs

Bu yazımda, dünya üzerinde hüküm süren 3 semavi dinin kutsal kabul ettiği dünya üzerindeki tek şehir olan ve bu özelliği nedeniyle yüz yıllardır çeşitli ihtilaflara sebeb olan, zamanın durduğu Kudüs (Jerusalem) ve İsrail'in modern yüzü olan Tel-Aviv şehirlerine uzanıyoruz...

Kudüs’e 1998 yılında gerçekleştirdiğim İsrail gezisi dahilinde gittim ve iki gece kaldım. Bir aile dostumuz Tel-Aviv Hilton’a genel müdür olarak atanmıştı ve bizi bayram tatilini geçirmek üzere davet etmişti. Annem Istanbul’dan ben ise eğitim için bulunduğum Zurih’ten farklı uçaklarla aynı gün Tel-Aviv’e varmıştık. (Bu detayların sebebi var) O gece Kudüs gezisinde bize eşlik edecek rehberle tanışıp önümüzdeki iki günün planını yaptık. İçimde garip bir heyecan vardı... Garsonun kahveme süt koymayı red etmesine bile fazla takılmamıştım!

Kudüs Yolunda

Ertesi sabah erkenden yola çıktık. Memleket enine, yani Tel-Aviv’den Kudüs’e yaklaşık 100km filan. Yol boyunca önce radikal musevilerin yaşadığı, Cuma günleri trafiğe bile kapatılan mahalleden geçtik. Biraz yol aldıktan sonra, hani haber bültenlerinde sıkça duyduğumuz Ramallah sağ tarafımızdaydı. Tüm bu olaylar şuncacık yerde mi oluyordu???

Kudüs’e varır varmaz eşyaları otele atıp kendimizi şehri keşfetmeye başladık. İlk durağımız otelin çok yakınında bulunan son olarak Osmanlı’lar tarafından inşa edilmiş şehir surlarıydı. Sırtımızı surlara verip karşıya baktığımızda gördüğümüz tepe Hz. İsa’nın son yemeğini yediği Zeytin Dağı (Olive Mountain) duruyordu. Zeytin Dağı’na giderken İsrail Meclisi önünde duruduk. İsrail, Kudüs’ü başkenti ilan etmiş ve meclisini buraya taşımış fakat tüm ülkeler başkent olarak halen Tel-Aviv’i kabul ediyor ve elçiliklerini burada bulunduruyor. Tezatlar ülkesi olan İsrail için yadırganacak bir durum olmasa gerek.

Zeytin Dağı

Burası gerçekten insanı etklliyor! Düşünün ki Hz.İsa’nın yürüdüğü yerdesiniz... Rehberimiz durmadan anlatıyor ve bize hayal etmek kalıyor. Son yemek, buradan götürülüş, çarmıha geriliş gibi bir çok öykü ardı ardına zihnimde canlanıyor. Şehre dönerken durduğumuz bir noktada rehberimiz 7-8 evden oluşan bir mahallecik gösteriyor. Burası için Filistinliler ile İsrailliler birbirlerini yiyormuş ama öyle kavga gürültüyle değil. Evleri kim kimden satın alacak diye!

Mescid-i Aksa (El Aksa)

Öğle namazının bitmesini takiben, Kudüs dendiğinde aklımıza düşen, o muhteşem yere gidiyorduk... Şehrin dar sokaklarında yürürken rehberimiz bizi bilgilendirmeye devam ediyordu. Şu anda Kudüs’ün Ermeni mahallesindeyiz... Köşeyi dönüyoruz, hooop Kudüs’ün Musevi mahallesindeyiz... biraz ilerliyoruz, tanıdık kokular bildik yüzler etrafımızda... Kudüs’ün Müslüman mahallesindeyiz! Herşey içi içe!

Ve yolun sonunda demir bir kapı ve bekleyen bir bekçi. Evet, Müslümanların ilk kıblesi olan, kutsal Mescid-i Aksa’nın dış avlusunun kapısındaydık.
- Selamünaleyküm
- Aleykümselam
- (Bekçi bana ve anneme bakarak) Sadece Müslümanlar girebilir
- Elhamdülillah
- (Bekçi inanmıyarak) Pasaportlarınızı göreyim
- (hazırlıklıyız tabi)


İnanılmaz bir yer... Altın kubbenin son hali yine Osmanlı’dan tabi! İçeriye doğru yürüyoruz ve ana kapıya geliyoruz ve bir bekçi daha.
- Müslümanmısınız
- Elhamdülillah
- Türk müsünüz?
- ???!! Eeveeet
- (eliyle işaret ederek) buyrun


İçerideyiz :) Garip bir huzur ve dinginlik var... Annem hazır gelmişken diyerek çoktan dua etmeye başlamış. Ardından, bence daha da enteresan olan, Hz. Muhammed’in miraç sırasında üstünde olduğu kayayı gördük.

Kudüs’ün alışveriş caddesinde verdiğimiz keyifli bir akşam üstü molasının ardından otelimize dönüp kendimizi önce yemeğe ardından odaya attık. Gece uykuya dalarken aklımdan geçenler ise oldukça karmaşık, biraz da mistik düşüncelerdi. Binlerce yıllık bir tarihin ötesinde 3 semavi dinin kutsal şehri olan bu yerde akıl-mantık-şuur farklı çalışmaya başlıyor. Kendini fazla kaptıranlarda “Kudüs Sendromu” denilen, kendini peygamber veya kutsal bir kişi olarak zannetme olayı ortaya çıkabiliyor.

İkinci gün

Gün yine erken başlamıştı... İlk durağımız Hrıstiyan dinin kutsal yerlerinden biri olan “Holy Sepulcher” kilisesiydi. Hristiyan inancına göre Hz.İsa’nın çarmıha gerildiği, naaşının yıkandığı taş ve arşa çıktığı nokta bu kilisede bulunuyor. Daha doğrusu bu kilise bu bahsedilen olayların yaşandığı yere yapılmış. Hz.İsa’nın yıkandığı taş her daim ıslak, asla kurumuyor! Hristiyan dini içerisinde bulunan tüm mezhepler bu kiliseye hakim olmak için bir çeşit çekişme içerisindeymiş. Çözümü Osmanlı bulmuş! Kilise içerisinde her mezhebin başkanı için birer taht yerleştirilmiş ve her taht kutsal noktaya eşit mesafede konumlandırılmış. Kilisenin anahtarı da bir Müslümana emanet edilmiş...

Gezimizin son noktası Yahudiliğin en kutsal mekan olan Ağlama Duvarı. Geniş bir alanın sonunda yer alan bu duvar, Musevi inancına göre Hz.Süleyman’ın mağbedinin günümüze kadar ulaşan bir bölümüdür. Haremlik-Selamlık olarak ikiye ayrılmış duvarın önünde yüzlerce kişi aynı anda kendileri ve sevdikleri için dua ediyor, Allah’a yakarıyor. Dualarını, dileklerini küçük kağıtlara yazıp duvarın üzerinde oluşmuş küçük oyuklara saklıyorlar. Duvarın sol tarafında sadece erkeklerin girebildiği bölümler mevcut. Rehberimiz beni bu bölümlere de soktu. Trans haline girmiş şekilde dua eden insanları rahatsız etmeden sessizce etrafı gezip çıktık. Genel olarak hissettiğim ise acıydı! Sanki ümit yoktu etrafta...

Filistin

Ben gittiğimde henüz “Filistin Özerk Yönetimi” ilan edilmemişti ve durum bugünkünden daha farklıydı. Teoride sorun olmasa da pratikte Filistin’e geçmek neredeyse imkansızdı. Eğer tüm riskleri göze alıp geçerseniz de bu sefer dönüşünüzde ve/veya İsrail’den ayrılırken başınızın epey ağrıması söz konusuydu. Takdir edersiniz ki annemle birlikte böyle bir maceraya atılmamayı uygun gördük.

Soykırım Müzesi - Yad Vashem

Burayı tüm Kudüs gezisinin dışında yazmak istiyorum zira uzak geçmiş ve efsanelerden farklı olarak bundan 65 yıl önce yaşanan bir dramı tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.

İkinci dünya savaşı sırasında Avrupa’da yaşanılanlar oldukça etkileyici ve insanın içini buran bir kurguda, karanlığa yakın bir ortamda ziyaretçilere görsel ve yazılı belgelerle anlatılıyor.

Bana göre bu müzenin Kudüs’de bulunması da oldukça ironik. Her zaman için insanlara iyiliği, güzelliği, ahlakı ve erdemi doğru yol olarak gösteren 3 semavi din için de kutsal olan bu şehirde bir soykırım müzesi olması insanı düşünmeye sevk ediyor. Bir yerde yanlış mı yapıyorduk?

Tel-Aviv

Aynı gün Tel-Aviv’e doğru yola çıktık arkamızda birbirinden farklı düşünceleri geride bırakarak... İsrail’in modern yüzü olan Tel-Aviv’e geldiğimizde sanki yaşadığımız yüzyıla geri dönmüş gibiydik!

Kudüs 'de yaşanmakta olan gerginlik, itişme, çekişme, çok dinli - çok kültürlü tarihi yapı burada kendini batı yaşam tarzına bırakıyor. Burası kendini etraftaki tüm olan bitenden olabildiğince soyutlamış modern bir şehir.

Akşam Yafa’ya (Jaffa veya Yafo da kullanılıyor) gittik. Burası eski Tel-Aviv olarak da adlandırılabilir. Kalesinde halen Osmanlı topları durmakta ve ana caddesinin ortasında dönemin Osmanlı padişahı tarafından yaptırılmış saat kulesi halen gururla bizleri selamlamakta. Yemek için liman tarafında bir restoranı seçtik. Bu bölge bizim Antalya Kaleiçi’ne benziyor desem yeridir. Dar sokaklar arasından sahile inebiliyor ve yamaçtaki rengarenk evleri izleyebiliyorsunuz.

Ertesi günü tamamen dinlenerek geçirdik. Oteller bölgesinin önü birçok su sporlarının yapılabileceği, sahil oyunlarına müsait uzun bir plaj. Fakat buraları geceleri biraz riskli olabiliyor, dikkat etmek gerek.

Akşamüstü Tel-Aviv’in Akmerkezi olan Dizengoff Center’a gittik. Çok enteresan bir yer değil açıkçası. Akşam yemeği için eski limanda bulunan Mul-Yam (okunduğu gibi yazıyorum zira ibraniceyi çözmek imkansız!) adında bir balıkçıda yer ayırttık. Bu gezinin belkide benim için en akılda kalan yanlarından biri de burada yediğim deniz mahsulleri oldu. Gidecek herkese şiddetle tavsiye ederim.

Maceralı Dönüş

Son günümüzü annemin kaybettiği uçak biletini aramakla geçirdik! Tüm çabalarımıza rağmen bilet bulunamadı ve cezası karşılığı yeni bir bilet kestirip havalimanına doğru yola çıktık. Tasviyelere uyarak uçuşumuzdan 4 saat önce havalimanında sıraya girdik. Sıra bize geldiğinde hayatımın en uzun ve baygnlık veren güvenlik soruşturması ile karşılaştık. Ardı ardına sorulan ve birbirinin aynısı soruları takiben annem ve ben ayrı ayrı özel odalara alındık, iç çamaşırlarımıza kadar arandık. Üzerimde sadece iç çamaşırı ile metal dedektöründen geçme olayını her halde dünyanın başka hiçbir ülkesinde yaşamam, yaşayamam!

Tüm bu güvenliğin sebebi ise terörden ağzı yanmış bir ülkenin paranoyası olarak tanımlayabilirim. Çok sonra öğrendiğim kadarıyla bizi bu kadar aramalarının sebebi farklı şehirlerden gelip farklı şehirlere dönmemizmiş. Annem Istanbul ben Zürih. Tüm bu sürecin en komik yanı ne miydi? Bizim saatlerce arayıp da bulamadığımız annemin kayıp uçak biletini bavulun bir köşesinde bulmuşlardı :) !!!

Uçağım Zurih’e doğru havalandıktan sonra kendi kendime bu gezinin yorumunu yaptım. Evet muhteşemdi, keyifliydi, herkesin bir defa yapması gereken bir geziydi...ama sadece bir defa! O günlerde İsrail ve Filistin’de etraf sakindi. Sonraki yıllarda TV’den olayları izlerken gördüklerimi farklı bir yerde olduğunu düşünüp o gezinin anılarını hiç bulandırmadım.

Gece Hayatı

Tel-Aviv inanılmaz bir gece hayatına sahip. Dünya üzerinde parti dendiğinde İsrailli geçler akla gelir. Özellikle “clubbing” ve “rave” severlere tavsiye olunur. Daha sakin programları tercih edenlere uygun yerler de elbette mevcut.

Ne Yapmadık?

Kızıl Deniz kenarında kurulu Elat şehrine gitmedik. Burası scuba yapanların cenneti denilebilecek bir yer. Bağımsız bir program yapıp gelmek daha doğru olur. Gidebilme şansımız varken zamansızlık nedeniyle bizim programımız dışında kalan “Dead Sea” (Lut Gölü) mutlaka görülmeli. Gölün tuzluluk oranı o kadar yüksek ki hareketsiz olarak suda durabiliyor, oturabiliyorsunuz :)

Ne Yenir? Ne İçilir?


İşte bu konu biraz enteresan... İsrail’de dinen et ve süt ürünleri birlikte tüketilmiyor. Mesela pek çok yerde cheeseburger yok, Pizza Hut veya benzeri bir pizzacıda sosisli/salamlı pizza yok. Bu kural nedeniyle deniz ürünlerinden balık önemli bir alternatif. Genel olarak bakıldığında ülkede Akdeniz ve Ortadoğu mutfağı hakim ki bizler buna gayet alışığız... dolmalar, patlıcanlı mezeler vs. Lakin falafel (nohut köftesi) ve humus milli yemek ikilisi :)

Ne Alınır?

Kudüs’den çeşitli kutsal hediyelikler alınabilir. Ayrıca o bölge insanının el emeğini yansıtan objeler ilginç olabilir. 

Ne zaman gidilir? Nasıl Gidilir?

Açıkçası sıcak sizi etkilemiyorsa her zaman gidilebilir. Antalya’nın biraz daha sıcak halini düşünün. Eğer sıcaktan hoşlanmıyorsanız bahar ayları daha uygun.

Türkiye’den THY’nın ve İsrail Hava Yolları El-Al’ın direkt Tel-Aviv seferleri mevcut. Ayrıca özel havayolları bayram veya özel günlerde uçuş yapmakta. Uçuş 2 – 2,5 saat sürmekte.

- 2013 Edit -

Bölge uzun zamandır (yine) karışık, Türkiye ile ilişkiler limoni ve artık İsrail Hava Yolları El-Al Türkiye'ye uçumuyor. Lakin bunların hiç biri sizin İsrail'e gitmenizi ve gezmenizi engellememeli.

Yol Gidenindir!

Yorumlar

Adsız dedi ki…
İsrail'e geçen mayıs ayında gittim.Yazınızı okurken Ramallah için aynı şeyi düşünen benim gibi biri olduğu için mutluydum.Tek fark var ismi bana tanıdık geldiği için ben şehre girdim:)
Önümüzdeki cuma İngiltere'ye gidiyorum.Deneyimlerinizden faydalanacağımı düşünüyorum.Kendimce yaptıım plan dahilinde İskoçya da var.Tek endişem Edinburg u randımanlı gezememek.İnşallah döndüğümde aynı duyguları yaşıyor olurum.
Fulya
Adsız dedi ki…
vizeyi inince hava alanindan mi aldiniz bu konuda bi aciklama getirirmisiniz tesekkurler
Borga Dinçler dedi ki…
İsrail vizesini Türkiye'den ayrılmadan İsrail'in Istanbul Konsolosluğu veya Ankara'daki Elçiliğinden almanız gerekmektedir.
akın dedi ki…
havaalanı sorgusunun ciddiyetinden bahsediyorsunuz. Benim sorum şu: ingilizcem adamları anlayacak ve cevap verecek seviyede değil. Bu durumda niye geldin, nereyi göreceksin gibi sorularına herhalde bön bön bakarım. Kontrolden geçme şansım olur mu, yok sa hiç denememeli mi?
Borga Dinçler dedi ki…
Normal şartlarda İngilizce bilmediğinizi belirttiğiniz durumda size bir tercüman bulmaları gerekir.
Yine normal şartlarda şayet güvenlik ekibinde Türkça bilen yoksa ya oradaki bir yolcudan rica ederler ya da havayolunun bir çalışanından.
Fakat orası İsrail ve o gün o saatte nasıl uygun görecekleri, eşref saatleri midir değilmidir bilinmez. Şansınıza Türkiye'den oraya göçmüş Musevi bir Türk arkadaş denk gelir, çabucak biter işiniz. Bu güvenlik soruşturması çıkışta olduğundan her ihtimale karşı bence uçağınız kalkış saatinden 4 saat önce filan havalimanına gidiniz zira o iş uzayabilir.
Sakın vaz geçmeyin, hep dediğm gibi Yol Gidenindir!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yunanistan Gezi Notları - Günübirlik Kos

İtalya Gezi Notları – Roma ve Milano

Arjantin Gezi Notları - Buenos Aires